Basın ve Küfür Hakkında

|

Daha önce yazılarına sürekli yer verdiğimiz bir yazardır Ahmet Çakır. Ülkedeki en tarafsız yazardır bana göre. Galatasaraylıdır ayrıca. ultrAslan Forum üyesinin mailinden sonra yazdığı yazı ve basın hakkındaki tespitlerini aynen kopyalıyorum. Teşekkürler Ahmet Çakır. Allahından bul basın, Allahından bul çarşı.


1980’li yıllarda, son dönem Türk edebiyatının en büyük eleştirmeni Fethi Naci’nin "Türkiye’de ne kadar futbol varsa o kadar roman vardır" şeklindeki sözü kıyametin kopmasına yol açmıştı.
Edebiyat dünyası tam anlamıyla birbirine girdi. Bununla ilgili olarak sayısız yazı yazıldı. Tartışmalar ve etkileri yıllarca sürdü. Ancak bütün bunlar olurken, spor dünyasından çıt bile çıkmadı. Oysa rahmetlinin sözleri en azından yüzde 50 oranında bizi ilgilendiriyordu.

Ne yazık ki spor dünyasında, rahmetli İslam Çupi’nin yazılarını edebiyat şaheseri sanmak dışında kimsenin bu alanla herhangi bir ilgisi yoktu. Spor yazmanın gerçek yazarlıkla herhangi bir ilgisinin olmaması, adeta bir kuraldı.

Şimdi de buna benzer bir durum yaşanıyor. Canımdan aziz genel yayın yönetmenim Ekrem Dumanlı’nın yakın gelecekte Türk basınında kimlerin tasfiye olacağı yolundaki varsayım yazıları epeyce yankı yaptı, tartışmalara yol açtı.

Bu kez konu bizi daha yakından ilgilendiriyor ama spor dünyasından bu konuyla ilgili olarak tek satır çıkmayacağını biliyorum. O eksikliği gidermek de bana kalıyor.

Sevgili arkadaşlarım hiç üzülmesin ve telaşlanmasınlar ki bu gibi durumlar gerçekten spor dünyasını pek ilgilendirmez. Hayır, Dumanlı’nın söylediği türden, yani işini doğru dürüst yapmayan ve başka bazı arızaları bulunanlar bizim aramızda da vardır. Ancak buna kimse kulak asmaz. Onlar sonsuza kadar işlerini sürdürebilirler!

Bunu şaka ya da espri olsun diye söylemiyorum, gerçekten böyledir. Hatta çarpıcı bir örneğini de yaşadım. Size anlatayım:

Türk futbolunun milli takım düzeyinde yerlerde sürünme sıkıntısından kurtulmaya başladığı günlerdi. 1996 Avrupa Şampiyonası elemelerine deplasmandaki 2-2’lik Macaristan beraberliğiyle başlayıp sonrasında İzlanda’yı 5-0 yenmiş ve ardından gelen İsviçre talihsizliğine karşın iyi sonuçlar alıp İstanbul’daki Macaristan maçına sıra gelmişti.

Bu karşılaşma öncesinde çok ilginç bir gelişme yaşandı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden Doçent Gül Tiryaki başkanlığındaki bir ekip Macaristan’ın o güne kadar grupta oynadığı maçları analiz etmiş ve belli sonuçlara varmıştı. Bunlar TRT 3’teki bir programda yayınlandı.

Ayrıntılara girecek yerim yok, o programda ne söylendiyse maçta aynen çıktı. Tabii bu durum galiba Metin Tükenmez dostumla birlikte en çok beni heyecanlandırdı. O coşku içinde Türkiye’deki spor yazarlığının artık eskisi gibi olamayacağını, genel bir yaklaşımla artık palavraya dayalı yorumculuk anlayışının öldüğünü, bunun yerini bilimsel diyebileceğimiz bir yaklaşımın alacağını ileri sürmüştüm.

Oysa hiç de öyle olmadı. Aradan geçen 15 yıldan sonra bugün de palavranın, futbol yorumculuğunda önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Neyi ne kadar bildiği son derece kuşkulu birtakım adamlar hâlâ büyük yorumcu sayılabiliyor. İçlerinde büyük paralar kazanan ve önemli adam muamelesi görenler bile var.

Olsun! Hiçbirinin korkmasına gerek yok. Sevgili genel yayın yönetmenim darılmasın ama söyledikleri kesinlikle spor gazeteciliği dünyasını ilgilendirmez. Burada işler başka türlü yürür.

Ali Sami Yen’e küfretmek!


Belki doğrusu da buydu, Galatasaray maçının ikinci yarısında Beşiktaş tribününden yükselen o iğrenç küfürü hiç duymamak! Öyle sanıyorum ki pek çok gazeteci arkadaşım bunu işitmemiş olmayı yeğledi ve yazmadı.

Ancak okurumuz İlker Akpınar bu duruma tepki gösterirken "Keşke 5-0 yenilseydik de o küfürü işitmeseydim" diyor. Bu konuda Çarşı Grubundan özür beklenirken ne yazık ki çeşitli Siyah Beyazlı platformlarda bu durumun sanki güzel bir iş yapılmış diye değerlendirildiğine dikkat çekiyor. "Tamam, bunu Beşiktaş’a ve taraftarına maletmeyelim ama bununla ilgili iki satırlık bir özür yazısı koymak çok mu zor sitelerine!" diye isyan ediyor Akpınar.

O küfürü işittiğimde adeta kanım donmuştu. Bugün tribünlerdeki pek çok güzelliğin öncüsü sayılan ve hatta tribünleri de aşan bir toplumsal etkinliği olan Çarşı’nın konuya duyarsız kalışı beni de şaşırttı. Tamam, küfür hayatımızın anlam veremediğimiz ayrılmak bir parçası. Fakat ben bir kulübün kurucusuna küfür edildiğine ilk kez tanık oluyorum. Bir başka okurumuz Hakan Şahin, Ali Sami Yen’le birlikte Metin Oktay’a da küfür edildiğini ileri sürüyor ki artık insan ne söyleyeceğini bilemiyor... Sadece Galatasaray’ın değil Türk sporunun gelmiş geçmiş en saygın isimlerinden birine küfür etmenin taraftarlıkla filan herhangi bir ilgisinin olamayacağını kardeşlerimize nasıl anlatabiliriz dersiniz?


Ahmet Çakır

6 yorum / Yorum Gönder:

di canio dedi ki...

bunlar çok ağır şeyler ama sadece bunu yapmadılar o maçta tek stadın sustuğu an olan saygı duruşu sırasında hepbir ağızdan küfür ederek seslerini duyurdular çarşı saçmalamaya başladı sonunu izleyerek görücez

Gala's dedi ki...

saçmalamaya başladı değil. sürekli öylelerdi. ama tarafsız! medya malesef hiç dile getirmedi. bez parçasına sosyal mesaj yazdılar medyatik oldular. biz onlarca organizasyon yaptık hiçbirisi duyulmadı bile.

adozzi21 dedi ki...

kendini fesh edip geri gelenin, aziz yıldırımdan ne farkı vardır siz söyleyin?

y

Adsız dedi ki...

Olimpiyat stadında rezilolacaklarını anlayınca fesh ettilerzaten. İnönüde devam kararı alınınca fesihden vazgeçtiler. Biz ise olimpiyat zulimpiyat demeden arma için renkler için çektik. Üniversite dersimizdenkaçıp geldik maça. Bizimki armaya, formaya sevda. Onlarınki itibara, paraya sevda.. farkımız budur..

mischa dedi ki...

Allahım düşündükçe daha fazla deli oluyorum. Utanmaz adamlar. Özür falan da beklemedim ben bunlardan. Çünkü onlar bu işte zaten. Basın için çok birşey söylemeye gerek yok. Kimse duymamış galiba! İş bize düşüyor. Unutturmayalım bu yaptıklarını...

Adsız dedi ki...

uAyla röpörtaj yapmış..

DEPO