Renk Körlüğü...

|
Futbolda taraf ya da holigan olmak! Taraf olmak ve holigan olmak ayrı ayrı kavramlar aslında.

Emirates ya da White Hart Lane’de tiyatro gibi maç izleyenlerin bir kısmı taraftar, Old Trafford’da Craig Bellamy’ye bira şişesi atanlar ise holigandır.

Futbolun tüketicilerinin taraf ya da holigan olup olmadığını birbirinden ayırmamız, ilk bakışta bu kadar basit bir çözümlemedir. Holiganizme teşvik eden kalemlerin durumları ise biraz daha farklıdır.

O kalemlerin sahip olduğu ’makamlar’, taraf olmaktan çıkıp; körü körüne savunmaya, eleştirmeye, destek olmaya da sürekli kendi pencerelerinden bakmaya zorlar insanı.

Mesela bir gazetenin tarihsel gelişimi ve hedef kitlesi kadar başındaki kişinin rengi de sütunların şeklini, içeriğini ya da haber görselini derinden etkiler. Sadece gazetenin genel yayın yönetmeni ile de sınırlı değildir bu durum... Kurum içerisindeki en alt birime yön veren sözcüklerin sahipleri bile, haberi görmezden gelme, önem verme, farklı yaklaşım gibi temel öğeler üzerinde etkilidir.

Bu döngü, o sığ sutünda ’çizgili kelimelerin’ esiri olan kalemleri de derinden etkiler. Yazamazlar, asıl dertlerini anlatamazlar, kıvranırlar, tebrik edemezler, eleştiremezler, düşündüklerini sınırlamak zorunda kalırlar. İşte basındaki holiganizm de budur.

Bir gazetenin spor servisinin başında farklı bir renk olabilir. Çalışanlarının tamamı da zıt kutuplar da ya da paralel kenarlarda buluşmuş olabilir. Bu durum çok daha ağır bir sorumluluk yükler aslında o makama. Daha titiz olmak gerekir, daha disiplin ve daha hassas.

Ercan Saatçi travmasını yeni atlatan ’bir kesim’ olarak, Hürriyet Gazetesi ve özellikle internet sitesini daha bir inceler, yazılanları daha bir özenle okur, tahrikleri daha bir anlar, özümser olduk. Hürriyet Gazetesi ya da internet sitesinde haberlerin değer fizibilitesi ya iyi yapılamıyor ya da yapılmak istenmiyor.

Şayet o gün Jo ya da Dos Santos Galatasaray’a geldiyse o spor sayfası için günün en önemli haberidir. O haberin üstüne, fenevbahçe bir transfer yaptıysa odur sayfanın üzerine çıkacak olan... Ya da Galatasaray Basketbol Takımı’nın cezası indirildiği zaman haberi "Rezalet" diye veremezsiniz. Siz haberi verirsiniz, kararı değerlendirmesi tüketiciye düşer... Üretenin, hassas konularda tüketici olmaya hakkı yoktur. ’Bu kadar basit aslında, bu işin bilen herkesin bildiği.’

Sayfa bireyselleştiği anda tehlike de başlıyor demektir. İşte bu bireyselleşme, Haldun Üstünel ile Hakan Bilal Kutlualp’i birbirine kırdırmaya, karşılaştırmaya kadar götürür insanı. Kendini unutturur insana; Keita, Jo, Dos Santos, Kewell ve Elano’yu sorgulattırır, Ortega’yı Anelka’yı anlattırır insana... Dos Santos ve Jo’nun opsiyonu sorgulattırır; Vederson, Cristian’ın kim olduğunu unutturur. Lucas Neill’in İngiltere’nin sıradan kulüplerinde forma giydiğini söylettirir insana, Bilica’nın Sivasspor’dan geldiğini unutturur.

Renklerin sorgusuz bireyselleşmesi "Galatasaray çok para harcadı" dedirtir insana, Güiza’yı saklatır akılda. "Arada sırada oynayan Kewell" dedirtir insana, adını yazamadığımız Maldonado’nun ne zaman alındığı şaşırtır. ’Gülen resmin aksine ağlatır’, acınası bir çıkmaza sürükler insanı...

Bu bireyselleşmenin yanı sıra fenerbahçe’nin adı bahis skandalına karıştığı zaman "Reklamın iyisini kötüsü olmaz" mantığı ile hareket eden ve "Ne güzel işte fenerbahçe’nin adı duyuldu" diyen ’holiganlar’ Galatasaray’ın Ada’dan arka arkaya üç transfer yaptığı zamanki yarattığı havayı görmezden gelmek için, opsiyon delisi olurlar.

Galatasaray’ı anlatmak ya da takdir etmek zorunda değildir farklı renkler... Saygı ve anlayışla karşılanabilecek bir durum olmasının yanı sıra karşıt görüşlü biri olarak ben ilk önce kendi kulübümde yaşananları merak ederim. Önce ’sorulamayan’ soruları kendi camiam için sorarım. Kazım’ı sorarım, Önder’in kadro dışı bırakılıp affedilmesini araştırır, neden transfer yapılamadığını sorgularım. ’Marka’ diye transfer edilen -ki markadır- Roberto Carlos’un takımdan ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamaları düşünür, "acaba neden" sorusunu sorarım kendime... Semih ile kulüp arasında yaşananları irdelerim; tarafların birbirlerine olan yaklaşımlarını sorgularım...

Önce kendimden başlarım sorgulamaya, eleştirmeye ya da sorulmayanları sormaya, yazılmayanları yazmaya... Aklımdakilerin cevaplarını bulurum, ondan sonra farklı bir arayışa girer, Galatasaray’ın transfer politikasını eleştirir ve ’sorulamayanları’ sorarım. Ama en son...

Taraf olmaya varım, farklı renkleri alkışlamaya, takdir etmeye, Alex’i ilah ilan etmeye ve Beşiktaş’ın siyah-beyaz taraftarını görünce duygulanmaya... Ama holigan değilim, en önemlisi düşüncelerim kör değil ve bir avuç sığ beyin tarafından da alkışlanma gereksinimim yok!

Fatih Şamlıoğlu

Kaynak

4 yorum / Yorum Gönder:

Adsız dedi ki...

Sadece ayaga kalkip alkisliyorm bu yaziyi!

Adsız dedi ki...

defanskeyfi.blogpot.com

izlersen sevinirim

Adsız dedi ki...

bu adam hep iyi yazıyor büyk yazar olacak

Adsız dedi ki...

bu adam hep iyi yazıyor büyk yazar olacak

DEPO